2018 Almanya GP. Yarışın 52. turu. Sebastian Vettel dokuz saniye farkla lider. Kazanacak ve şampiyona liderliğini pekiştirecek gibi duruyor. İlk sektörü farkı açarak geçti, ikinci sektörde de farkı açtı… üçüncü sektöre girdikten kısa süre sonra ise önce sarı bayraklar çıktı, sonrasında ise Serhan Acar’ın sesi duyuldu: Sebastian Vettel bariyerlerde!
“İkinci sektörde sarı bayraklar var. Sebastian Vettel bariyerlerde. Direksiyonu yumrukluyor Sebastian Vettel. Yarışın lideri, yarışın dışında. Hockenheim’ın laneti Vettel’i vuruyor.”
Hockenheim’ın laneti. Serhan Acar o kadar usta bir motor sporları spikeri ki, tüm o gerginliğin içinde dahi bilgi birikimini kullanmayı başarıyor. Vettel’in durumunu hiç geciktirmeden tarihi düzeyiyle de analiz ediyor. Bunu sadece beş kelimeyle başarıyor. Saf hızdan oluşan bir sporda hızlı, kısa ve öz bir anlatım gerek, Serhan Acar da efsaneleşmiş anlatımının geri planda kalan cümlelerinden biriyle bunu başarmış aslında.
Sebastian Vettel bariyerlerde cümlesi onlarca kez analiz edildi, üstüne onlarca hikaye yazıldı. O dönem Ferrari’ye şampiyonluğu kaybettirdiği için nefret objesine dönüşen Vettel, bugün ise bir Yunan trajedisinin mağdur kahramanı gibi. Sonuç itibariyle her hikaye anlatıla anlatıla biraz deforme olur, 2018 Almanya GP’si ve hikayesi de aynı şekilde bu süreçten yedi yıldır nasibini alıyor. Sebastian Vettel bariyerlerde videosuyla ilgili üzüntü içerikli videolar mı dersiniz, yoksa sportif açıdan sadece yedi sene öncesini bile yanlış bir gözle yorumlayanlar mı dersiniz… havuz geniş.
O halde bu hikayeyi bir de 22 Temmuz 2018 günü, saat 16.00-18.00 arasını televizyon başında geçirmiş, Sebastian Vettel bariyerlerde cümlesinin ardından yarışa sadece göz ucuyla bakabilmiş, o günün ardından Formula 1’i bir daha eskisi gibi romantik bir bakış açısıyla ele alamamış birisinden dinleyelim.

EVE DÖNMEK
Memleket. Dünyanın her yerinde, her insanın hayatında ortak bir öneme sahip kavramlardan biri, belki de en önemlisi. Hayata gözlerini açtığın, dünyaya dair ilk izlenimlerini edindiğin yer. Çocukken evren kadar devasa, büyüdükten sonra bir bahçe kadar küçük gelen yer. Bir gün terk edip gitsen de her seferinde arkana bakmana sebep olan, eninde sonunda da “bir gün elbet döneceğim” dediğin o yer.
1980’lerden çok sevdiğim bir şarkı var, Martha & the Muffins isimli Kanadalı bir gruba ait. Echo Beach isimli bu şarkının sözleri bu durumu özetlemeye yetiyor:
The only thing that helps me pass the time away
Is knowing I’ll be back at Echo Beach somedayZamanın geçmesine yardımcı olan tek bir şeye sahibim
O da bir gün Echo Beach’e döneceğimi bilmem
Echo Beach. Formula 1 pilotları için bu mekana karşılık gelen şey ev yarışları.
İçinde bulunduğumuz 2025 sezonunda 13 farklı ülkeden 20 farklı pilot yarışmakta: Avustralya, Brezilya, Kanada, Fransa, Almanya, Japonya, Monako, Hollanda, Yeni Zelanda, İspanya, Tayland, Britanya. Bahsi geçen 13 ülkenin sekizinde Formula 1 düzenleniyor, yani Formula 1 gridinin yarısından fazlası kendi evlerinde, kendi seyircilerine karşı yarışma imkanı yakalayabiliyor.
Kendi evinizde yarışmak fazlasıyla özel bir deneyim; tribünlerde size karşı sadece hayranlık değil kardeşlik bağı hisseden, sadece pistte olmanızdan bile gurur duyan ve en ufak bir başarınızda dahi pisti yerinden oynatacak binlerce insanın önündesiniz. Evinizde hissediyorsunuz. Echo Beach’e geri dönmüşsünüz adeta.
Ancak bu durumun getirdiği belli bir baskı da var; size karşılıksız destek veren bu insanlara karşı bir sorumluluk da hissediyorsunuz. Başarılı olmak, podyumun en üst basamağında durmak. Bu baskının altında bazen siz eziliyorsunuz, bazen de dünyanın çarkları sizi ezmek için özellikle dönüyor.
Geçmişte bu durumdan ciddi derecede mustarip olan isimler gördük: kendi evinde bir kez dahi kazanamayan ve birçok kez yarış dışı kalan Brezilyalı pilot Rubens Barrichello, kendi evinde bir kez dahi podyuma çıkamayan Britanyalı pilot Jenson Button gibi örnekler mevcut.
Serhan Acar’ın “Hockenheim’ın laneti” cümlesini kurmasının arkasındaki sebep, Sebastian Vettel’in de bu isimlerin hemen yanına yazılabiliyor olması.
HOCKENHEIM’IN LANETİ
Heppenheim. Almanya’nın güneybatısında, en büyük kentlerinden Frankfurt’un hemen güneyinde yer alan bu ufak kasaba, 3 Temmuz 1987 tarihinde Sebastian Vettel’in dünyaya geldiği yer.
Marangoz bir babanın evladı olan Sebastian, üç yaşından itibaren Heppenheim sokaklarının altını üstüne getiriyor. Bölgesinin tüm karting şampiyonalarını kazanıyor, bizzat Michael Schumacher’in ilgisini dahi çekiyor. Çocukluk başarılarının ardından 2007 sezonunda, 20 yaşına basmadan kısa süre önce Formula 1’e adım atıyor. Gerisini zaten tarih yazıyor.
Heppenheim’ın 38 kilometre güneyine gidiyoruz. Hockenheimring pistindeyiz. Bir zamanlar ormanın içinden geçen uzun düzlükleriyle bizlere Yüzüklerin Efendisi deneyimi yaşatan bu pist, artık modern Formula 1’e uygun hale getirilmiş, kısaltılarak ruhundan büyük bir parça kopartılsa da halen çok sevilen bir pist.
Burası, gerçek anlamda Sebastian Vettel’in evi. Tabiri caizse arka bahçesi diyebiliriz. Kendisinin bu pistte iki pole pozisyonu ve üç podyumu bulunuyor.
Elde edemediği tek şey var, o da galibiyet. Bu noktada dünyanın çarkları belki de onlarca kez devreye girdi, her seferinde Vettel’in elinden o galibiyeti bir şekilde aldı.
Kısa bir tarih turu: 2009’da Mark Webber kariyerinin ilk galibiyetini alırken Vettel ikinciydi. 2010’da Ferrari duble yaparken Vettel üçüncüydü. 2012’de Fernando Alonso kazanırken Vettel büyük bir ceza alarak beşinciliğe gerilemişti. 2014’te dördüncü olarak yine podyumun dışında kalmıştı. 2016’da, Ferrari ile ilk ev yarışında yine beşinci olmuştu. 2019’da ise yirminci sıradan gelip ikinciliğe uzanmıştı.
Hockenheim onu ev sahibi olarak karşılamak konusunda alçakgönüllüydü elbette, ancak önüne engeller koymaktan da sakınmıyordu. Sonuç olarak Vettel bu engelleri bir türlü aşamadı ve efsanevi Formula 1 kariyerini Hockenheim’da bir kez dahi galibiyete ulaşamayarak tamamladı.
2018 bu engellerin en büyüğüydü, her şey iyi giderken aniden yükselen Sebastian Vettel bariyerlerde haykırışları onun için bir dönemin kendi evinde son bulması demekti.
2018 ALMANYA GP: HAFTA SONU NASIL BAŞLAMIŞTI?
2018 Almanya GP, Sebastian Vettel için bir engel olarak değil, bir fırsat olarak başlamıştı. O hafta sonunu net bir şekilde hatırlayan herkes bu cümleye onay verecektir.
Vettel hafta sonu başlarken her açıdan en motive ve en hızlı isimdi. Daha iki hafta önce kariyerinin en kudretli zaferlerinden birine uzanmış, Britanya’da Lewis Hamilton’ı ve Mercedes’i mağlup etmiş, şampiyonada da sekiz puan farkla liderliğe yükselmişti. Valtteri Bottas’a 47. turda, hızlı bir virajda iç çizgiden yaptığı ani atak sezon sonunda yılın en iyi ikinci geçişi seçilecekti.
Tüm bu motivasyona rağmen Vettel’in hafta sonuna mütevazı bir başlangıç yaptığını görmekteyiz; üç antrenman seansında da liderlik koltuğunda yer alamayan Seb, her şeye rağmen gülümsüyor, herkese içinin rahat olduğunu söylüyor ve kendinden emin konuşuyordu.
Eh, kendisinin bunları söylerken gerçekten de bir bildiği varmış; nitekim sıralama turlarında manzara bir anda değişiverdi. Sıralama turlarının ilk bölümünü ikinci sırada tamamlayarak mesajı veren Vettel, üçüncü bölümde tüm hafta sonu biriktirdiği enerjiyi bir anda boşalttı, 1.11.212 ile en yakın rakibi Valtteri Bottas’ın tam 0.2 saniye önünde pole pozisyonunu kaptı!
Karşımızda hızlı, motive, özgüvenli fakat temkinli bir Vettel görüyorduk. Antrenman sonuçlarının moralini etkilemesine izin vermeyen bir Vettel.
Üstelik bu kez dünyanın çarkları da onun lehine dönüyordu: şampiyonadaki ana rakibi Lewis Hamilton sıralama turlarının ikinci bölümünde bir hidrolik arızası yaşamış ve Cumartesi gününü erkenden kapatmıştı. Yarışa ancak 14. sıradan başlayabilecekti. Her şey Vettel için hazırlanmıştı tabiri caizse…

HAVA DEĞİŞİYOR
İzmir’in havasını bilen bilir; bazı aylarda günler kavurucu bir sıcakla başlar, insanlar kısa kolluları giyer. Akşamları ise nemli bir soğuk hakimdir, bazen de yanına herkese “biz ne yapıyoruz dışarıda” dedirten bir yağmur promosyon olarak gelir. Bu nedenle birçok İzmirlinin “her an her şey olabilir” zihniyetine sahip olduğunu, her an tetikte kaldığını görebilmeniz mümkündür.
Pazar günü geldiğinde ve saatlerimiz Türkiye için 16.00’ı gösterdiğinde hava yavaş yavaş değişmeye başlamıştı, ancak bunu henüz hiçbirimiz fark etmemiştik. Büyük ihtimalle Hockenheim’da da bu değişimi fark eden fazla insan yoktu. Belki takımların meteoroloji şefleri “bir saate yağmur gelecek” şeklinde bir tahminde bulunabilirdi, ancak manevi olarak değişen havayı onlar da kestiremiyordu.
2018 Almanya GP klasik bir Sebastian Vettel yarışı olarak başladı. İyi bir startla yerini korudu, farkı her tur açtı ve iyi bir farka sahip olmasının sağladığı avantajla 25. turda erkenden pite girdi. Pitten galibiyet adayı olmayan Valtteri Bottas ve Max Verstappen’in gerisinde dördüncü çıkan Vettel, lastiklerini ısıtmış ve 29. tura gelindiğinde yeniden ikinci sıraya gelmişti. Önünde sadece henüz pit yapmayan takım arkadaşı Kimi Raikkonen bulunmaktaydı.
Manevi hava değişimi bu noktada başladı. Ferrari normalde eski lastiklerle devam eden Raikkonen’i yeni lastiklerle tempo tutturabilecek Vettel’in önünden çekmek için takım emri vermeliydi. Vermedi. Bu durum Vettel’in pist üstündeki konumunu tehdit altına aldığı gibi pist dışında da bir kriz yarattı.
Yarışın 35. turuna doğru Vettel epey sinirlenmeye başladı. Durumun saçmalıktan ibaret olduğunu söyledi, takımın lastiklerindeki yıpranmayı görüp göremediğini sordu ve nihayetinde “ne bekliyorsunuz” diyerek açık açık ne istediğini dile getirdi.
Ferrari dört tur daha bekledikten sonra Raikkonen’e biraz da korkarak “Sebastian ile farklı stratejilere sahipsiniz, kendisini arkanda tutmamanı rica ediyoruz” şeklinde bir mesaj ileterek bekleneni yaptı. Epey çekinilerek verilmiş bu emir Raikkonen’e de saçma gelecek ki, o da “ne istiyorsunuz, ona yer mi vereyim” diyerek takımı açık olmaya davet etti. En nihayetinde de liderliği Vettel’e bıraktı.
Ancak bu anlar çoktan bir kırılma yaratmıştı. Takım ilk iki sırada giderken dahi krizlerden kurtulamıyordu. Galibiyet yakındı ancak takım içinde “galibiyete mi sevineceğiz yoksa Raikkonen-Vettel dengesini yerle bir ettiğimize mi üzüleceğiz” soruları hakimdi.
Peki neden stratejik bir takım emri böylesine hava değişimine sebep olmuştu ki? Bunun için 2010 Almanya GP’sine gitmemiz gerek. O yarışta Felipe Massa harika bir startla liderliği almış ve yarışın büyük bölümünü lider götürmüştü. Ancak şampiyonada önde olan taraf Fernando Alonso idi ve galibiyetin kendisine gitmesi gerektiğini düşünüyordu. Ferrari de aynı görüşteydi ve 49. turda bir takım emri vererek Alonso’yu öne almıştı.
Sekiz sene sonra aynı pistte benzer bir durumda kalan Ferrari, o dönemki krizin tekrarlanmasını istemediği için çekingen kalmış, bunun bedelini de havayı Ferrari aleyhine değiştirerek ödemişti -hele ki 14. sıradan başlayan Lewis Hamilton’ın sürekli yükseldiği bir ortamda.

…VE SEBASTIAN VETTEL BARİYERLERDE
52. tur. Sebastian Vettel dokuz saniye farkla lider. Kazanacak ve şampiyona liderliğini pekiştirecek gibi duruyor. İlk sektörü farkı açarak geçti, ikinci sektörde de farkı açtı… üçüncü sektöre girdikten kısa süre sonra ise önce sarı bayraklar çıktı, sonrasında ise Serhan Acar’ın sesi duyuldu: Sebastian Vettel bariyerlerde!
Olay hakkında söylenecek pek bir şey yok, olup bitenler kendini fazlasıyla açıklıyor. Ancak öncesinde olanlara değinmekte fayda var.
Yarışın 45. turu civarı manevi hava değişiminin yanına bir de meteorolojik hava değişimi eklendi; hafta sonu başından bu yana “belki gelir” denen yağmur nihayet piste ulaşmış, ufak ufak çiselemeye başlamıştı.
Ufak tefek hatalar da görüyorduk; mesela iki damla yağmur gören Toro Rosso’nun Pierre Gasly’e yoğun yağmur lastiği takması veya Charles Leclerc’in 360 derece spin atması gibi!
En ufak fakat en zararlı hatayı yapan isim Sebastian Vettel’den başkası değildi. 52. turda üçüncü sektördeki ünlü yavaş Sachkurve’a gelen Vettel burada ıslak bir noktaya temas etti, ufak bir kızaklama yaşadı, araçta kızaklamaya bağlı önden kayma meydana geldi. Önden kaymayı toparlayamayan Vettel kendini çakıl havuzunda buldu, birkaç saniye sonra ise Serhan Acar tarihe geçen repliğini nida etti: Sebastian Vettel bariyerlerde!

SEBASTIAN VETTEL BARİYERLERDE, KARİYERİ DE BARİYERLERDE
Bu olayın ardından olanlar malumunuz: Lewis Hamilton tam pite girecekken tartışmalı bir şekilde piste geri dönüyor, bu taktiği sayesinde bir tur sonra liderliği alıp yarışı kazanıyor. 14. sıradan gelen galibiyet, sekiz puan gerideki Lewis Hamilton’ı 17 puan öne taşıyor. Şampiyonanın gidişatı değiştiriyor, Sebastian Vettel bariyerlerde sadece galibiyeti değil, şampiyonluğu da bırakıyor… O gün rüzgarı arkasına alan Hamilton, kalan on yarışın yedisini kazanarak şampiyon oluyor.
Ancak kısa bir süre sonra görüyoruz ki Sebastian Vettel bariyerlerde aynı zamanda kariyerini de bırakmış. 2018 Almanya GP sonrası Vettel bir daha asla şampiyona lideri olamadı. Kariyerinin sona ereceği 2022 sezonuna kadar sadece iki galibiyet, iki pole pozisyonu ve 17 podyum elde edebildi. Yarışı takip eden günlerde Ferrari’nin patronu Sergio Marchionne’nin vefatı sonrası takımdaki lider konumunu da kaybetti, takım kendisinin yanına genç yıldız Charles Leclerc’i getirme kararı aldı.
2019 sezonunda Charles Leclerc’e mağlup olan, takım arkadaşıyla özellikle Brezilya’da yaşadığı temas sonrası okların hedefine oturan Vettel, 2020 sezonunun ardından Ferrari’den tek bir telefon aramasıyla ayrılmak zorunda kaldı. 2021 ve 2022 sezonlarında Aston Martin adına yarışan ve eski günlerinden enstantaneler sunsa da rekabetçi olamayan Vettel, günün sonunda 35 yaşında kariyerini noktalamak zorunda kaldı.
Sebastian Vettel bariyerlerde sadece bir galibiyet bırakmış gibi görünebilir, ancak o gün çok daha fazlasını kaybetti. Şampiyonluğu kaybetti, Ferrari ile şampiyon olma hayalini kaybetti, çocukluğundan beri aşık olduğu takımın saygısını ve onayını kaybetti.
Serhan Acar o gün Sebastian Vettel bariyerlerde derken çok daha genel bir şeyden bahsetmişti aslında, ancak ne o, ne de biz bu durumun farkına varamamıştık henüz.
O gün Sebastian Vettel bariyerlerde efsanevi kariyerine gayriresmi olarak son noktayı koymuştu.
Sonraki dört sene sadece bir hayaletin hayata tutunma çabası olarak tarihe geçti.